Engin Atsür: "Gençlerimiz gerçekten iddialılar."

 

Engin Atsür: "Gençlerimiz gerçekten iddialılar ve hepsi birer profesyonel sporcu olmak için alt yapılarda mücadele veriyorlar. Biz de onlara destek olmaya çalışıyoruz."

 

Son konuğumuz Beşiktaş Sampo Japon’ un tecrübeli oyuncularından Engin Atsür oldu. Sizleri özellikle gençlere verdiği samimi tavsiyeler ile göz dolduran bu keyifli röportajla baş başa bırakıyorum.

 

PELİN KUZU: Öncelikle hoş geldiniz. Türkiye’ nin en iyi basketbolcularından biri olan Engin Atsür’ ün bir günü nasıl geçiyor?

ENGİN ATSÜR: Teşekkür ediyorum değerli sözlerin için. Her profesyonel basketbolcu gibi bizim de günümüzün çoğu salonda ve bir sporcunun yaşaması gerektiği gibi geçiyor. Bu ne demek, antrenman saatlerinde mesai harcıyoruz. Salonda olmamız gereken belli bir zaman var. Sabah ve akşam olmak üzere genellikle ikişer saatimizi antrenmanda geçiriyoruz. Ayrıca bunun dışında beslenme ve dinlenmeye de özen gösteriyoruz. Antrenmanlardan önce sakatlıklardan sakınma adına yaptığımız antrenman öncesi ve sonrası tedavilerimiz var. Bütün bu bahsettiklerim tabiki vakit alıyor. Bir bakıma bütün günümüz basketbolun etrafında, salonun çevresinde geçiyor. Özellikle yaşım ilerledikçe dinlenme saatlerine çok dikkat ediyorum.

 

P.K. : Gerek milli maçlarda gerek kulüp takımlarında zor zamanlarda oldukça soğukkanlı olduğunuzu söyleyebiliriz. Kendinizi önemli maçlara ve sıkıntılı anlara motive etmek için özellikle yaptığınız bir şey var mı?

E.A. : Özellikle değiştirdiğim bir şey yok. Tabiki her oyuncu ister istemez daha önemli maçlara, daha önemli anlara kendini daha yoğunlaştırıyor. Bu belki iyi bir özellik. Ama negatif açıdan da bakılabilir aslında. Belki her maça aynı şekilde yaklaşmak daha doğru ama bazı maçlar diğerlerinden daha önemli oluyor; bazı anlar daha önemli oluyor. Aslında tamamiyle sporcunun göstermiş olduğu konsantrasyonla ilgili.

 

 

P.K. : Çok ciddi sakatlıklar atlattınız. Maalesef başka oyuncuların benzer sakatlıkları yaşadıktan sonra basketbolu bıraktığını görüyoruz. Ama siz azimli bir şekilde devam ettiniz ve bu gerçekten gerek fiziksel gerek psikolojik olarak kazandığınız önemli bir savaş diyebiliriz. Genç oyuncuları yaşadıkları sakatlıklar konusunda cesaretlendirmek ve pes etmemeyi öğütlemek adına neler söylersiniz?

E.A. : İnsanın birazcık da içinden gelen bir şey. Tabiki sporun bir parçası. Gazetelerde her gün okuyoruz. Her dalda birileri sakatlanabiliyor maalesef. Özellikle basketbol dikine oynanan, kontak olan ,  gerçekten zor bir spor. Sakatlık çok oluyor. Gençlerin de bunun işin bir parçası olduğunu bilmeleri ve sadece başarıya giden yolda önlerine çıkan bir engel olarak görmeleri lazım. Bu işin medikal  bir yönünün de olduğu bir gerçek. İyi ameliyat ve doğru tedavi şart.  Ama senin de bahsettiğin gibi burada mental olarak kuvvetli kalmak, kötü günlerin geçeceğine inanmak çok önemli. Kafaca buna hazır değilseniz sakatlığı atlatmak da bir o kadar zor.

 

P.K. : Gerek Avrupa gerek Amerika gerekse de Türkiye’ de pek çok önemli kulüpte oynayan bir sporcu olarak kendinize hedef olarak belirlediğiniz ve ulaşamadım dediğiniz bir hedefiniz kaldı mı?

E.A. : Tabiki bir sporcu oynadığı her platformda şampiyonluğu hedefler. Tabiki katıldığı her turnuvayı her şampiyonayı kazanmak çok az sporcuya nasip oluyor.Ben de her şeyi kazandım diyemem. Zaten bunu çok az sporcu söyleyebilir.Benim için de şu aşamada önemli olan spordan zevk almak. Sporun birinci kuralı kazanmak. Hepimiz kazanmak için oynuyoruz ve kazanmaktan zevk alıyoruz. Bunun için de günümüzün çoğunu antrenmanlarda geçiriyoruz.Belki seyirciler bizi haftada iki saat sahada görüyorlar ama bunun arkasında çok büyük fiziksel ve mental yatırım var.Tüm anlardan keyif almaya çalışıyorum.  Zaten her alanda geçerli keyif almadan çalışmak çok zor.  Ama asıl hedefimiz katıldığımız her platformda başarılı olmak maç kazanmak.

 

 

P.K. : Alt yapı takımlarını izliyor musunuz? Nasıl buluyorsunuz? Kendi döneminizle karşılaştırdığınızda artı ya da eksi yönleri neler?

E.A. : Daha geçen gün takımımızın gelecek vaat eden ayrıca milli takımlarda da oynayan genç oyuncularından Ömer Al ile konuştuk. Onların önemli bir maçı var ve gitmek istiyorum. Kendi dönemimle ise çok sağlıklı bir karşılaştırma yapabileceğimden emin değilim. Hem çok zaman geçti, hem de insan kendini karşılaştırmakta zorlanıyor bence. Fakat sorduğum zaman salonlar aynı. İstanbul’ da ya Bayrampaşa’ da, ya Ahmet Cömert’ te ya da Caferağa’ da oluyor ki bunların hepsi benim de çok güzel anılarımın geçtiği çok sevdiğim salonlar. Konsept olarak da bir fark yok ama benim gençlerde gözlemlediğim bizim zamanımıza göre kendilerine güvenlerinin daha da artmış olması. Biraz daha iddialı olduklarını görüyorum. Bu, bir yere kadar bence pozitif. Tabiki her şey mütevazilik çerçevesinde olmak suretiyle. Gençlerimiz gerçekten iddialılar ve hepsi birer profesyonel sporcu olmak için alt yapılarda mücadele veriyorlar. Biz  de onlara destek olmaya çalışıyoruz.

 

P.K. : Beşiktaş alt yapısından özellikle ilgilendiğiniz bir oyuncu var mı?

E.A. : Beşiktaş alt yapısından yetişen Enes Berkay Taşkıran, Ömer Al, Bekir Karlı bizimle antrenmana çıkan oyuncular. Onlarla her gün karşılıklı oynuyoruz ve bunun onlara çok şey kattığına inanıyorum.

 

P.K. : Şu anki sistemde genç oyuncuların Basketbol Süper Ligi’ nde çok süre almadıklarını görüyoruz. Bununla ilgili neler düşünüyorsunuz?

E.A. : Tabii kural böyle olduğu için doğal olarak gençler ve diğer bütün Türk oyuncuların dakikaları azaldı; rolleri de düştü. Bu sistemde,  bu durum gayet normal. Bunun milli takım ve oyuncuların bireysel gelişimi için olumlu bir şey olduğunu söyleyemem ama şu anda kural budur. Buna göre de oyuncuların kendilerine bir yol çizmeleri lazım. Bu önlerinde aşmaları gereken bir engel diyebiliriz.

 

 

P.K. : Milli takımdan bahsetmek gerekirse Türkiye’nin 2017 Avrupa Basketbol Şampiyonası’ndaki durumu hakkında neler söylersiniz?

E.A. : Ülkemizde oynanan çoğu turnuvada Türkiye başarılı oldu. Bu  bir gerçek. 2001-2010 örneklerine baktığımız zaman seyirci desteğiyle belki biraz da duygusal yapımıza bağlı olarak kendi evimizde daha iyi oynadığımızı söyleyebilirim. Bu yüzden evimizde oynadığımız her turnuva bizim için avantaj. Her turnuvanın yeni bir hikayesi var bence. Önce bu sene olimpiyat elemeleri var. Şimdiden 2017 için bir şey söylemek zor aslında.

 

P.K. : Size teklif gelirse oynamak ister misiniz?

E.A. : Her Türk sporcusu gibi milli takım görevine geçmişte olduğu gibi her zaman hazırız. Ama gençlerin daha ön planda olduğunu görüyoruz. Şu anki turnuvalarda alt yapıdan da alt yapı şampiyonalarını kazanan çok başarılı bir jenerasyon var.  Onların takıma katkısı çok daha  önemli bence.

 

 

P.K. : Basketbolu bir gün bırakma kararı aldığınızda tekrar içinde kalmak ister misiniz? Daha önce basketbola başlamanızda babanızın ve ağabeyinizin etkisi olduğunu söylemiştiniz. Acaba antrenörlük yapmanızda da ağabeyinizin etkisi yine olabilir mi?

E.A. : Şu an ne desem iddialı olur. Ağabeyim Almanya’ da yaşıyor. Antrenörlük yapıyor. Ama sosyal bir proje niyetine yapıyor. Onun da tecrübeleri var. Belki profesyonel oynamadı ama NCAA’ de oynadı, alt yapı milli takımlarında kaptanlık yaptı. O da değerli bir oyuncuydu. Şu anda yaşadığı şehrin çocuklarına antrenörlük yapıyor. Tamamen  sosyal bir  iş. Kendi projesi. Benim de yaptığı bu iş çok hoşuma gidiyor. Kendime uygun görebiliyorum. Çünkü tecrübeli basketbolcuların çocuklar daha küçükken alt yapılarda onlara bir şeyler katması daha kolay. Profesyonel seviyede ya da genç takımda bir şeyleri değiştirmek için geç olabiliyor. O başka bir konsept. Kendime alt yapılarda gençlere bir şey katmayı daha uygun görüyorum ama dediğim gibi bunun için net bir şey söylemek için çok erken.

 

P.K. : Eğitim çok önemli. Ama günümüzde sporcuların bu konuya gereken ilgiyi göstermediklerini görüyoruz. Türkiye’nin en iyi eğitimli sporcularından biri olarak gençlere bu konuda ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

E.A. : Bu konuda sporcuları ve aileleri de suçlamak doğru değil. Avrupa’da da geçerli olan  bir sistem bu. Sadece Amerika’da sistem iyi oturmuş. Bizde kulüpler var; kulüplerin alt yapıları var.  Amerika’da   ise spor okullara entegre olmuş durumda. İlkokuldan başlayarak üniversiteye kadar çocuklar istedikleri seviyede hem okuyup hem de sporlarına devam edebiliyorlar. Bizim maalesef böyle bir sistemimiz yok. Bir yerden sonra insanın önüne bir seçenek koyuluyor ve profesyonel olma ihtimali olan sporcular genellikle tercihlerini basketboldan yana yapıyorlar. Haklı olarak okul da ikinci planda kalıyor. Benim gençlere tavsiyem en azından üniversiteyi eksiksiz okusunlar. Ama tabiki günde iki idman yaparken üniversiteye gitmek, derslere katılmak, sınavlara girmek çok realist olmaz sanırım ama kesinlikle kendilerini geliştirmeyi bırakmasınlar. Liseyi  iyi bir şekilde bitirsinler öncelikle. Maalesef alt yapı kulüplerinin okullarla anlaşarak sporcuların derslere girmediğini görüyoruz. Bence bu kesinlikle kabul edilebilir bir şey değil. Kulüplerin  bu sistemden memnun olması bence üzüntü verici. Bu durumda ailelere büyük iş düşüyor. Bu işin sakatlığı var, belli bir yaşta bitebilir ya da çok büyük ümitlerle alt yapılarda başarılı olan bir çocuk profesyonel olamayabilir. Sporcunun emekli olduğu 30 – 35’li yaşlar hayatın çok başı. Bu yüzden insanın kendini geliştirmesi sadece mesleki anlamda değil üniversitenin, okulun insana kattığı şeyler bir diplomadan çok daha fazlası. Bu yüzden benim tavsiyem gençlerin kendilerini geliştirmeyi bırakmamaları. Çünkü spor dediğimiz şey çok uzun sürmüyor. Umarım devlet de bu sistemi bir şekilde değiştirip sporun okullara girmesini sağlar. Belki alt yapıların okullara entegre edilmesi sağlanabilir. Tabiki bu kolay değil üzerinde kafa yorulması lazım.

 

 

P.K. : Siz Türkiye’de basketbola başladınız. Sonra Amerika’ya gittiniz. Amerika’daki spor kültürüyle Türkiye’deki spor kültürünü karşılaştırırsanız neler söylersiniz?

E.A. :  İkisi çok farklı çünkü spor oradaki herkesin gerçekten hayatında. Sadece her gün gazeteyi açıp spor haberleri okumak ya da internette forumlara yazıp iddia oynamak değil spor onlar için.İnsanlarda spor yapma oranı ülkemize göre çok daha fazla. Bu da tabiî ki insanlara spora yaklaşma açısından bambaşka bir perspektif sunuyor. Sevdikleri, izledikleri sporu belki işten sonra kendileri yapıyorlar ve sahada olmanın nasıl bir his olduğunu biliyorlar ve maçları da daha farklı bir gözle izliyorlar. Bizim de hedefimizin ülke olarak sporun her eve girmesi, insanların daha sağlıklı yaşaması, spor yapması kendilerine daha iyi bakması olması lazım. Sadece bir maçı izlemek ya da kazanmak olmaması gerek yani bakış açımızda değişiklik yapmamız lazım. Bizde günlük başarılar çok önemli. Amerika’da daha çok spor, spor için seviliyor. Tabiki her sporcu, her taraftar kazanmak istiyor ama bazen kazanılıyor, bazen kaybediliyor. Bizim zamana ihtiyacımız var bence. Zamanla bu kültür bizde de oluşacaktır.

 

P.K. : İdolüm dediğiniz biri var mı?

E.A. : Ben Efes Pilsen alt yapısında büyüdüm. İlk basketbola başlamam Geleceğin Yıldızları Spor Kulübü’nde oldu ama iki sene sonra Efes Pilsen alt yapısına geçtim. O zamanlar 90’lı yıllarda Efes Pilsen gerçeği vardı; Peter Naumoski gerçeği vardı. Biz onu izleyerek büyüdük. Ben de özellikle pozisyon gereği ona hayrandım. Senelerce onu izledik. Çok da iyi karakterli ve sevilen bir sporcuydu. Her zaman O’nu bir numaraya koymuşumdur.

 

EBRU ERDOĞAN: ENGİN ATSÜR’E BEŞİKTAŞ’IN ENLERİNİ SORDUK:

EN ÇOK KONUŞAN: CENK AKYOL

EN ESPİRİLİ: CENK AKYOL

EN CİDDİ: MURATCAN GÜLER

EN AZ KONUŞAN: DOĞAN ŞENLİ

EN YAKIŞIKLI: ENES BERKAY TAŞKIRAN  ( Biz her ne kadar kendisi olduğunu iddia etsek de mütevaziliğinden ödün vermedi ve kendini opsiyonların arasına koymadıJ )

 

P.K. : Size bu güzel sohbet için çok teşekkür ederiz.

E.A. : Rica ederim.

  • Röportaj: Pelin Kuzu – Ebru Erdoğan
  • Fotoğraflar: Murat Öztürk  ( Kendisine fotoğraflar için teşekkür ederiz.)